Fikri mühim harika bir şampuan seti yolladı bana:) Kargo bir hayli yıpranmış gelsede içindekiler sapasağlam elime ulaştılar.Daha önce markette million gloss'a rastlamış ve denemek için almıştım.Bu kampanya devamı niteliğinde oldu ve tam süper oldu:)
İlk kullanımdan itibaren etkisini farkediyorsunuz.Saçlarım eskisine oranla daha az yağlanıyor,daha uzun süre hacimli ve temiz görünüyor.Geçenlerde kuaförüme gittiğimde saçlarıma ne kullandığımı,artık daha parlak ve güçlü olduğunu söyledi.Daha önce aldığım dünya kadar besleyici bakım kremlerini hiç kullanmadığımı bildikleri için şaşırdılar haliyle:) Teşekkürler fikri mühim, teşekkürler "GLISS MILLION GLOSS"
28 Mayıs 2015 Perşembe
25 Mayıs 2015 Pazartesi
İSYAN!!!
Tarifsiz isyanlardayım yine yeni yeniden! İçimde söylemek için delirdiğim ama kırılır,üzülür diye deli gibi tuttuklarım!!!
Sürekli yüzüme bakarak yalanları sıralayan kadına;
Sen aslında yalancının önde gidenisin ve ben bu yalanlarını yutmuyorum demek istiyorum!
Hiçbir samimiyetim olmayan komşunun saatlerce evimden elektrik alarak güneş enerjisini tamir ettirmesine,
sen ne hadsiz bir kadınsın, benim dışımda hiç mi komşun yok elinsaf demek istiyorum!
Çok bilmiş olan tanıdığıma ve tanıdığıma bin pişman olduğuma;
Sen tanıdığım en küstah aynı zamanda en cahil insansın demek istiyorum!
Bir diyare oldu diye yatak döşek yatan ve benden geçmiş olsun diye ziyaret bekleyen lüzumsuza,
Hayatta ne ciddi dertler var, bu ne şımarıklık yeter artık demek istiyorum!
Sağlıklı beslenmeyle kafayı bozan ve mütemadiyen akıl veren akılsıza,
Sen sağlıklı beslen ve ilk kazık çakan insan olarak tarihe geç, ben ölümlü olmaya razıyım demek istiyorum!
2-3 kilo fazlası olan insanların şımarıkça zayıflamam lazım dediklerinde;
Sahneye mi çıkacaksın,dizi teklifi mi var demek istiyorum!
Sürekli dinden imandan bahseden ve 5 vakit namazını kaçırmayan zatlara;
Sürekli yüzüme bakarak yalanları sıralayan kadına;
Sen aslında yalancının önde gidenisin ve ben bu yalanlarını yutmuyorum demek istiyorum!
Hiçbir samimiyetim olmayan komşunun saatlerce evimden elektrik alarak güneş enerjisini tamir ettirmesine,
sen ne hadsiz bir kadınsın, benim dışımda hiç mi komşun yok elinsaf demek istiyorum!
Çok bilmiş olan tanıdığıma ve tanıdığıma bin pişman olduğuma;
Sen tanıdığım en küstah aynı zamanda en cahil insansın demek istiyorum!
Bir diyare oldu diye yatak döşek yatan ve benden geçmiş olsun diye ziyaret bekleyen lüzumsuza,
Hayatta ne ciddi dertler var, bu ne şımarıklık yeter artık demek istiyorum!
Sağlıklı beslenmeyle kafayı bozan ve mütemadiyen akıl veren akılsıza,
Sen sağlıklı beslen ve ilk kazık çakan insan olarak tarihe geç, ben ölümlü olmaya razıyım demek istiyorum!
2-3 kilo fazlası olan insanların şımarıkça zayıflamam lazım dediklerinde;
Sahneye mi çıkacaksın,dizi teklifi mi var demek istiyorum!
Sürekli dinden imandan bahseden ve 5 vakit namazını kaçırmayan zatlara;
Haksız yere bir
müslümanın kalbini kırmak, kabeyi yetmiş defa yıkmaktan daha
günahtır."Benim huzuruma ne ile gelirseniz gelin affederim ancak kul hakkı
ile gelmeyin" hadislerini hatırlatmak istiyorum.
2'li kaseyi önce kutuda yalnız bir tanesini,sonra diğerini içine bayat pastalar doldurup getirerek ve bu tabakta senin olsun diyerek bir hediyeyi iki seferde getiren pişkine;
Sen o bit kadar beyninle benimle dalga mı geçiyorsun.Benim senin hediyene ihtiyacım yok,saygım ve sevgimi sıfırladın haberin olsun demek istiyorum!
Kendini dünyanın merkezinde sanan ve herkesin onun istek,emir ve hislerine göre yaşamasını bekleyen,yaşamayanları cezalandıran narsiste;
Sen aslında yaratılan her fani gibi sıradan bir kulsun ve seni bizlerden ayıran tek kaliteli vasfın yok!Artık şu dev aynanı kır,sende kurtul,bizde demek istiyorum!
Kendi ailesine dair herşeyi devlet sırrı edasıyla saklayan mahalle teyzesinin ısrarla oturduğum binayı öğrenmeye çalışmasına;
Sen neyin peşindesin be kadın,ben senin kızın nerde oturuyor biliyor muyum,ayrıca zerre kadar umrumda değil.Sende sakın beni merak edip kurcalama demek istiyorum!
Elim çok lezzetlidir,yemeğim nefis olur diyen bayana;
ben senin yemeklerini yememek için her seferinde "midem çok kötü,hiçbirşey yiyemiyorum" dediğimde durumun vehametini hiç mi anlamadın demek istiyorum!
Kendi evinde herkesi hazırolda tutan güya temiz titiz olan ama bana gelince çay kaşığını koltuğun kenarına koyan görgüsüze;
Sen nasıl bir mahluksun,senin evini dışında her yer çöplük mü?Sakın bir daha hudutlarımda seni görmeyeyim demek istiyorum!
Tüm bunları diyemiyorum ve içimde katman katman birikiyor.Allah sonumu hayretsin inşallah!
22 Mayıs 2015 Cuma
HAYATA DAİR...
SAĞLIK:
1. Çok su için.
2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji,heyecan ve duygu paylaşımı).
5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.
6. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.
7. 7 saat uyuyun.
8. Her gün 10-30 dakika yürüyüş yapın ve yürürken gülümseyin.
2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji,heyecan ve duygu paylaşımı).
5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.
6. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.
7. 7 saat uyuyun.
8. Her gün 10-30 dakika yürüyüş yapın ve yürürken gülümseyin.
KİŞİLİK:
9. Hayatınızı
başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
10. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.
11. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.
12. Kendinizi çok da ciddiye almayın.
13. Kıymetli enerjinizi gevezelikle, dedikoduyla boşa harcamayın.
14. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.
15. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır.İhtiyacınız olan her şeye zaten sahipsiniz.
16. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar..
17. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
18. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
19. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam
ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
20. Daha fazla gülümseyin ve gülün.
21. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşın.
10. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.
11. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.
12. Kendinizi çok da ciddiye almayın.
13. Kıymetli enerjinizi gevezelikle, dedikoduyla boşa harcamayın.
14. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.
15. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır.İhtiyacınız olan her şeye zaten sahipsiniz.
16. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar..
17. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
18. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
19. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam
ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
20. Daha fazla gülümseyin ve gülün.
21. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşın.
SOSYAL YAŞANTI:
22. Ailenizi sık
arayın.
23. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.
24. Herkesi her şey için affedin.
25. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
26. Her gün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye "GÜNAYDIN" deyin.
27. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü sizi ilgilendirmez.
28. Hasta olduğunuz zaman işin sana bakmaz, Arkadaşların bakmalı. Onlarla temasta olun.
23. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.
24. Herkesi her şey için affedin.
25. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
26. Her gün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye "GÜNAYDIN" deyin.
27. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü sizi ilgilendirmez.
28. Hasta olduğunuz zaman işin sana bakmaz, Arkadaşların bakmalı. Onlarla temasta olun.
HAYAT:
29. Doğru şeyi
yapın!
30. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak durun.
31. ALLAH her şeyi iyileştirir.
32. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.
33. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın.
34. En iyisine henüz sıra gelmedi.
35. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için ALLAH' a şükredin.
36. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun.
30. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak durun.
31. ALLAH her şeyi iyileştirir.
32. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.
33. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın.
34. En iyisine henüz sıra gelmedi.
35. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için ALLAH' a şükredin.
36. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun.
21 Mayıs 2015 Perşembe
Tahtalara vur, dağlara taşlara...
Günümüzde nazar
değmesin diye tahtaya vurmak, çok sık yapılan ve hemen herkesin bildiği
bir eylemdir. Kimilerine göre tahtaya vurmak batıl bir inanç olsa da,
kimilerine göre kötülükleri ve belayı kendinden uzak tutmanın
bir yolu.
Günlük hayatta
şans getirmesi için ya da korktuğumuz bir durumdan bahsettiğimizde başımıza
gelmemesi için pek çoğumuz tahtaya vururuz ancak;tahtaya vurma
inancının nereden geldiğini aslında pek çoğumuz bilmeyiz. Acaba neden
tahtaya vuruyor olabiliriz ? Neden bir demir parçası, beton ya da taşa değil de
tahtaya vurulur hiç düşündünüz mü ?
NİÇİN TAHTAYA
VURUYORUZ ? TAHTAYA VURMA İNANCI NEREDEN GELİYOR ?
Başımıza
gelebilecek kötü şeyleri savuşturmak için tahtaya vurma inancı aslında
oldukça eski medeniyetlere kadar dayanmaktadır. M.Ö. 2.000’li yıllarda Amerikan
yerlilerinde, daha sonra bundan bağımsız olarak Ege’de Helen
uygarlığında başlayan tahtaya vurma adeti, Ortaçağda Hristiyan
dünyası ile beraber tüm Avrupa’ya ve sonra da tüm dünyaya yayıldı.
Bu eski
dönemlerde insanlar, meşe ağacının çok sağlam ve yüksek olması
nedeniyle bazı güçlere sahip olduğuna inanıyorlardı. Tahtaya vurma inancı yukarıda
bahsettiğimiz gibi Dünyanın apayrı iki yerinde birbirinden bağımsız olarak
gelişti. Önce milattan önce 2.000’li yıllarda Kuzey Amerika yerlilerinde,
sonra da Ege’de Helen uygarlığında.Her iki kültür
de meşe ağacına çok sık yıldırım düştüğünü gözlemlemişti. Amerika
yerlileri meşenin, Tanrının yıldırımla yeryüzüne inip üzerinde oturduğu
yer olduğuna, Helenler ise Yıldırım Tanrısı olduğuna inanmışlardı.
Kuzey Amerika
yerlileri bu inancı bir adım daha ileri götürdüler. Bu ağacın köküne
vurarak, ileride başlarına gelebilecek tehlikelere ve şansızlıklara karşı
Tanrı ile temasa geçtiklerine inanıyorlar ve ondan kendilerini korumasını
istiyorlardı.
Ortaçağda ise
Hıristiyan din adamları bu inancı kendi devirlerine taşıdılar. Onlara göre
bu inanışın temelinde Hz. İsa’nın ahşap bir çarmıha gerilerek öldürülmesi yatıyordu.
Hatta Avrupa’nın her katedralinde orijinal tahta haç’ın küçük
bir parçasının bulunduğuna inanılıyordu. Bu tahtaya vurmak ise “Tanrım dua
ve isteklerimi gerçekleştir” anlamına geliyordu.
Bu arada diğer
kültürlerdeki tahtaya vurma adetindeki tahta aynı kaldı ama cinsi biraz
değişti. Amerika yerlileri ve Helen medeniyetinin ağacı meşe iken,
Mısırlılar incir ağacını, Almanlar dişbudağı tercih ettiler. Hollandalılar ise
ağacın cinsine önem vermediler. Boyasız ve cilasız olması onlar için
yeterliydi.
Amerikalıların
tahtaya vurma inancının kökeni ne gariptir ki Amerikan yerlilerine dayanmıyor.
Romalılar devrinde Avrupa’da iyice yaygınlaşan eski Helen inancının bir
parçası olarak Amerikalılar tahtaya vuruyorlar.
11 Mayıs 2015 Pazartesi
KRİSTALDEN YAPILMIŞ GİZEMLİ KURU KAFA
Maya dönemine
ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak
yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan
ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün
olmadığı söyleniyor. Kristalden yapılmış gizemli kuru kafa insanlık tarihinin
eski kalıntılarından en esrarengiz parçalar arasında sayılıyor.
1927 yılında
F.A. Mitchell Hedges tarafından eski İngiliz Honduras’ı şimdiki Belize’deki
antik Maya kenti Lubaantum’da bulunmuştur. Kafatası tek parça berrak kuartzdır
; yüksekliği 12.7 cm. , eni 32 cm. , genişliği 12.7 cm.’dir yani küçük bir
insan kafatası büyüklüğündedir ve ayrıntıları mükemmeldir.
1970 yılında
Frank Dorland tarafından Hewlett-Packard Laboratuvarlarında yapılan testlerde
kafatasının normalötesi bircisim olduğu sonucuna varılmıştır. Kafatasının
normal ya da doğal kristal olduğu ve karakteristik olarak moleküler yapısına
dokunulmadığı anlaşılmıştır ve bu oluşum modern kristalografide henüz
denenmemiş ve bilinmemektedir.
Hiç bir meetal
kullanılmamıştır, Dorland herhangi bir ize rastlayamamıştır, üzerinde görülen
bazı çizgiler kazı sırasında ve sonrasında oluşmuştur ve yine Dorland’a göre
büyük olasılıkla kafatası elmas kesici kullanılarak şekillendirilmiş ve
mükemmel bir perdahlama ve parlatma işlemi yapılmıştır.
Bir diğer ilginç
saptama kafatasındaki su ve silikon – kristal kum izlerinin bulunmuş olmasıdır
ve bu oluşum için gereken süre 300 yıldır . Sonuç olarak bütün bunlar bize
inanılmaz bir başarıyı veya bilinmeyen bir tür kayıp teknolojinin
kullanıldığını göstermektedir.Modern bilim ,
kristal kafatasına uygun bir açıklama getiremiyor, insanoğlu Ay’daki dağlara
tırmanabiliyor ama bu cisimi açıklayamıyor.
8 Mayıs 2015 Cuma
PİRAMİTLER
Dünyanın yedi
harikasından biri olup günümüze kadar zarar görmeden ayakta kalabilmeyi
başarabilmiş tek yapı Mısır’daki Gize piramitlerinden Keops piramitidir.
Piramit
şeklindeki yapılar sadece Mısır’a özgü olmayıp dünyanın başka yerlerinde
de inşa edilmiş örnekleri bulunmaktadır. Fakat sayıca en çok Mısır’da
bulunduklarından bölgeyle özdeşleşerek “Mısır Piramitleri” olarak
anılmaktadırlar.
Dünyadaki Önemli
Piramitler:
Keops Piramidi
(145,75 metre)
Mikerinos
Piramidi(66,5 metre)
Kefren Piramidi
(143,56 metre)
Sakkara Piramidi
(63,17 metre)
Maldum Snefru
Piramidi (93,26 m)
Dahahur Bent
Piramidi (104,85 m)
Dahahur Snefru
P. (103,95 metre)
Sakkara Pepi II
P. (52,555 metre)
Uxmal Tapınağı
(Meksika)
Teotehuacan
(Meksika)
Tiahuanaco
(Bolivya)
Dohan Tapınağı
(Çin Halk Cumhuriyeti)
Piramit Nedir?
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.
Piramitlerin
Tarihçesi
Piramitlerin firavunun
mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini
saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin
içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk
inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır.
İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya
yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına
başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken
yıkılmıştır.
Piramitleri inşa
edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı
mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli
olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570
yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü
tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş
ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan
Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip
olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile
yükseltilerek inşa edilmiştir.
Piramitleri
Kimler İnşa Etti?
Önceleri piramitlerin Mısırlı köleler tarafından yapıldığı düşünülmekteyken 1990 yılında bir turistin bindiği atın ayağı bir çukura düşer ve bu çukur gizemli bir mahzene açılır. Burası piramit yapımında çalışan işçilerin ustabaşı olan kişinin mezarıdır. Kubbeli mezar olarak da bilinen mekan, duvarları işlemeli ve ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Böylesine güzel bir mezarın işçi sınıfındaki birisine yapılması, çalışanların esir olmadığının göstergesiydi. İşçiler gündüzleri çalışıyor ve geceleri buradaki köylerde bulunan evlerine gidiyordu. Daha sonra bu bölgede yapılan kazılarda 250’den fazla farklı mezar daha bulunmuştur. Ustabaşının çevresindeki mezarlar seçkin işçilerin mezarlarıyken normal işçiler biraz daha uzakta toplu halde bulunmaktaydı.
Önceleri piramitlerin Mısırlı köleler tarafından yapıldığı düşünülmekteyken 1990 yılında bir turistin bindiği atın ayağı bir çukura düşer ve bu çukur gizemli bir mahzene açılır. Burası piramit yapımında çalışan işçilerin ustabaşı olan kişinin mezarıdır. Kubbeli mezar olarak da bilinen mekan, duvarları işlemeli ve ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Böylesine güzel bir mezarın işçi sınıfındaki birisine yapılması, çalışanların esir olmadığının göstergesiydi. İşçiler gündüzleri çalışıyor ve geceleri buradaki köylerde bulunan evlerine gidiyordu. Daha sonra bu bölgede yapılan kazılarda 250’den fazla farklı mezar daha bulunmuştur. Ustabaşının çevresindeki mezarlar seçkin işçilerin mezarlarıyken normal işçiler biraz daha uzakta toplu halde bulunmaktaydı.
Ölen herkes için
bir mezar yapılmakta olduğu anlaşılan bölgedeki kazılarda mezarların
girişlerinde işçilerin statülerini gösteren hiyeroglif yazılar bulundu. Bu
yazılarda “mezar inşaatı denetçisi”, “mezar inşaatı yöneticisi” gibi ibareler
yazmaktaydı. Ayrıca bu mezarlarda işçilerin minyatür heykelleri ve sanat
eserleri de yer almaktaydı.
Gize
piramitlerinde 15 milyondan fazla kireç taşı kullanıldı. Bu taşlar
piramitlerden 300 metre uzaktaki bir taş ocağından çıkartılmış ve yine burada
kesilip işlenerek hazır hale getirilmiştir. Kazılarda bu bölgede taşların
kesilmesi için gerekli olan oluklu platformlar bulunarak etrafı kazılmaya devam
edilmiş ve dev bir taş ocağının enkazı ortaya çıkartılmıştır. Taş ocağından
çıkartılan taş miktarı piramitlerde kullanılan miktarla örtüşmekteydi. Ayrıca
piramitlerin yapımında kullanılan taş rampalar kil ve kireç taşı tozunun
karışımından oluşan bir çamurla sıvanmıştı. Bu yöntem çok dayanıklı ve sert bir
yapı oluştururken, ufak bir keski darbesiyle de kolayca koparak
çözülebilmekteydi. Taş ocağı bulunduğunda içi bu rampanın enkazı ile doluydu.
Firavunların
mumyaları bir mağara içerisindeki gizli bir mezarlıkta bulunmuştur. O dönemin
mumyalama tekniği sayesinde binlerce yıl sonra bile hala yüzleri tanınabilir
şekilde kalan 40 kadar mumya çıkartılmıştır. Mumyalama işleminin nasıl
yapıldığı bu mezarlıkta duvarlara çizilen hiyerogliflerden anlaşılmaktadır.
Sadece karın bölgesine bir elin girebileceği kadar açılan ufak kesikten bütün
organların çıkarıldığı ve içinin özel baharatlar ve yağlarla sıvanarak
doldurulduğu gösterilmekteydi. O dönemin insanları öldükten sonra tekrar
dirileceğini düşünüyordu ve tüm parasını mumyalama işlemi için
saklıyordu. Çünkü dirildikten sonra bedenlerine ihtiyaçları olacaktı. Bu
nedenle bir kişi ne kadar zenginse öldükten sonra o kadar iyi korunacak
demekti. Çok pahalı olan mumyalama işlemi sadece önemli kişilere ve zenginlere
yapılırken, yoksul insanlar toplu mezarlara gömülmekteydi.
Piramitler Nasıl
İnşa Edildi?
İnşa edilen en önemli
piramitler Gize Piramitleri’dir ve Mikerinos, Kefren ve Keops ismindeki üç
pramitten oluşur. Gize Platosu’nda bulunan bu piramitlerin en büyüğü ve en
gizemli olanı Keops piramididir.
Keops piramidi
20 yıl içinde 150 metre yüksekliğe kadar kaldırılan her biri 2.5 ton
ağırlığındaki 2.300.000 adet kireç taşı kullanılarak inşa edilmiştir. Toplam
ağırlığı 5.5 milyon ton olan bu taşların bu süre zarfında dizilebilmesi için
her iki buçuk dakikada bir taşın yerine oturtulmuş olması gerektirmektedir. Bu
nedenle günümüzde bu piramidin en anlaşılmaz yönlerinden biri nasıl inşa
edildiğidir.
Hayranlık verici
bir orantıya sahip olan yapı, gizemini taşların suskunluğuna bırakmıştır. 51° 51’
14” eğimle dizilen bu taşlarda hassasiyetin binde bir oranında bile şaşması
durumunda piramit en tepede düzgün birleşemezdi. Günümüzde bu tarz ufak hatalar
en seçkin yapılarda bile makul bir tolerans olarak görülmektedir. Ama bundan
4500 yıl önce inşa edilen piramitlerde tepe noktası kusursuzca
birleştirilmiştir.Piramitlerin
Gizemi Nedir?
İngiliz matematikçi ve astronomist olan John Taylor birtakım çalışmalar yapmış ve elde ettiği sonuçlar Howard Vyse tarafından analiz edilmiştir. Bunlardan bazıları;
İngiliz matematikçi ve astronomist olan John Taylor birtakım çalışmalar yapmış ve elde ettiği sonuçlar Howard Vyse tarafından analiz edilmiştir. Bunlardan bazıları;
– Keops
piramidinin taban alanı dünyayı yataydan ikiye böldüğümüzde ortaya çıkan kesit
alanı gibi düşünülürse ve piramidin tabanı dünyanın yarıçapı üzerine oturtulsa,
yüksekliği tam kutup noktasına denk gelirdi. Yani burada kusursuz bir oran
mevcuttur.
-Keops
piramidinin taban çevresini yüksekliğinin iki katına bölündüğünde tam olarak
pi=3,1416 sayısı elde edilmektedir.
– Keops ve
Kefren piramitleri doğu-batı ve kuzey-güney sınırlarına öyle kusursuz
yerleştirilmiştirler ki, o günün koşulları düşünüldüğünde hayret verici bir
durum olarak görülmektedir.
– Keops
piramidinin üçgen şeklindeki dört yüzeyinin toplam alanı, piramit yüksekliğinin
karesine eşittir.
– Keops
piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı tam olarak dünya ile güneş
arasındaki mesafeyi(149.504.000km) vermektedir.
– Piramitler bir
güneş saati olarak işlev görmektedirler. piramitlerin Ekim ayı ortasında ve
Mart ayının başlangıcında yre düşürdüğü gölgeler, mevsimleri ve yılın
uzunluğunu gösterir.
– Keops
piramidiyle dünyanın merkezi arasındaki mesafe, Kuzey kutbuyla arasındaki
mesafeye eşittir.
Bilimsel olarak
kanıtlanmamış bazı rivayetler ise şunlardır;
– Piramitlerin
üzerinden geçen meridyen, karaları ve denizleri iki eşit parçaya bölmektedir.
– Piramit hangi
firavunun adına yapıldıysa, kralın odasına yılda sadece iki kez güneş
girmektedir. Bunlar kralın doğduğu ve öldüğü günlerdir.
– Piramitlerin
içerisinde radar gibi aletler çalışmamaktadır.
– Piramit
içerisinde bırakılmış kirli bir su, birkaç gün içerisinde arıtılmış hale
gelmektedir.
– Piramitin
içerisine bırakılan süt birkaç gün bozulmadan kalabilirken, beklenmeye devam
edilmesi durumunda yoğurt haline gelmektedir.
– Piramit
içerisine koyulan bir bitki hiç ışık almasa da normale göre daha hızlı
büyümektedir.
– Açık bir yara,
piramit içerisinde çok daha çabuk bir şekilde iyileşmektedir.
– Piramitlerin
içi yazın serin, kışın ise ılık olur.
– Gize Platosu’ndan
geçen boylam, denizlerle karaları iki eşit parçaya böler.
5 Mayıs 2015 Salı
Hoşgeldin Hızır ile İlyas :)
HIDIRELLEZ NE
ZAMAN? : İnanışa göre iyileri mükafatlandırıp, kötüleri cezalandıran,
zorluklarda yardımcı olan ve bolluğa kavuşturan Hızır'ın İlyas peygamberle
buluştuğu 6 Mayıs, bir bayram olarak binlerce yıldır kutlanıyor.
HIDIRELLEZ
NEDİR? : "Hızır" ve "İlyas" kelimelerinin halk
arasındaki telaffuzundan aldığı bilinen Hıdırellez, Türk
dünyasının mevsimlik bayramı olarak "kış mevsiminin bitip, sıcak yaz
günlerinin başladığını" müjdeliyor. Doğanın canlanmasının habercisi olarak
görülen bu günde, Hızır ve İlyas'ın her türlü dileği yerine getireceği inanışı
yaygın olarak kabul görüyor.
HIDIRELLEZ NASIL
KUTLANIR? : Onların su kaynaklarında, kırlarda buluştuğunun düşünülmesi
nedeniyle kutlamalar genellikle yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında,
bir türbe ya da yatırın yanında yapılıyor. Bu gibi yerlere bu nedenle
"Hıdırlık" da deniliyor. Hızır ve İlyas'ın kavuştuklarında Allah
yolunda olmanın ve birlikteliklerinin verdiği sevinçle kuvvet bulduğuna
inanılıyor.
HIZIR KİMDİR? : Hızır'ın
kim olduğuna dair çeşitli görüşler var. Tasavvuf çevreleri Hızır'ı bir veli
olarak kabul ettiği gibi, onun peygamber olduğunu düşünenler de bulunuyor. Onun
ak saçlı, nur yüzlü, sakallı yaşlı bir adam veya dilenci, fakir kılığında
göründüğüne inanılıyor. O zor durumdaki insanlara yardım etmesi, iyileri
mükafatlandırıp, kötüleri cezalandırması, berekete ve bolluğa kavuşturması gibi
özelliklerle biliniyor. Hızır'ın, "hayat suyu" içtiği için sonsuza
kadar yaşayacağı da inanışlar arasında yer alıyor.
İlyas'ın
peygamber olduğu konusunda ise genel kabul bulunuyor. Halk arasında kabul
edilen inanışa göre, Hızır karaların ve havanın, İlyas ise suların hakimidir ve
bu ikisi birleştiğinde, doğada var olan her şeye güç yetecek konuma
gelinmektedir.
HIDIRELLEZ'DE
NELER YAPILIR?
Hızır ve
İlyas'ın bir araya geldikleri günde her türlü dileğin onlar tarafından yerine
getirileceğine inanılıyor. Bu nedenle çeşitli dilekler için çeşitli ritüeller
gerçekleştiriliyor.
HIDIRELLEZ'DE
NELER YAPILMAZ?
*5 Mayıs akşamı
evlenme çağına gelmiş kızlara bulaşık yıkattırılmaz.
*Hıdırellez günü,
hiçbir yeşil dalından koparılmaz.
*Bazı bölgelerde
Hıdırellez günü çamaşır yıkanması, ev temizlenmesi ve iş yapılması da uygun
bulunmaz.
HIDIRELLEZ
GECESİ BEREKET İÇİN NELER YAPILIR?
Hıdrellez gecesi
Hızır'ın bereket vermesi için yiyecek kaplarının, erzak torbalarının,
ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılıyor.
HIDIRELLEZ'DE
NEDEN ATEŞ ÜZERİNDEN ATLANIR?
En yaygın
ritüel, nazardan ve hastalıktan korunmak için ateş yakarak üzerinden
atlamaktır. Bu ritüel adeta Hıdırellez'le
özdeşleşmiştir. Günahlardan arınmak için de bu uygulamaya başvurulduğu ifade
ediliyor.
Evlenmek isteyen
kızlar gelin maketi yapar ve gül dalına asarlarsa evlenecekleri kişiyi
düşlerinde göreceklerine inanılıyor. Evlenmekte geciktiği düşünenlerin başının
üzerinden kilit açılıyor.
HIDIRELLEZ
DİLEĞİ GÜL AĞACINA NE ZAMAN ASILIR?
5 mayıs akşam
ezanı ile gül dallarına paralar asılır.(Eskiden kese içine para dikilip gül
dibine gömülürmüş.) ya da açık cüzdan bırakılır. Böylelikle bolluk ve berekete ulaşmak,
varlıklı kişiler olmak düşlenir. Asılan paralar ya da cüzdanlar 6 Mayıs sabah
erkenden geri toplanır. Evdeki her kişi için yedi fasulye ya da yedi nohut
ekilir, gelebilecek kötülüklerin bunlara gelmesi dilenir.
5 Mayıs günü
(Nişanlılar arsında) oğlan evi, kız evine Hıdırellez Kurbanı,
olarak süslenmiş bir koç gönderir. Bu kurban ertesi gün kesilerek birlikte
yenir. Yemeğe çağırılanlar, çarşaf, havlu yemeni ve gönüllerinden kopan
armağanlar getirirler. Getirilen armağanlar ipler üzerinde sergilenir.
Hıdırellez günü,
erkenden kalkılıp kapılar açılır. Genç kızlar için hazırlanan sandıklar açılır.
Açılır ki eve bereket dolsun, genç kızımız da iyi bir evlilik yapsın.
Hıdırellez günü,
bazıları sabah gün doğarken kırlara, bağlara, bahçelere çıkıp buralarda
Hızır’ın ayak izlerine basarak bolluğa ulaşmayı düşler.
Hıdırellez günü, doğa
ve insan sevgisi çok önemlidir çünkü Hızır ve İlyas, insanları, doğayı, iyiliği
ve cömertliği seven, bereketin simgesi olan, kutsallıklarına inanılan dinsel
varlıklardır.
HIDIRELLEZ NE
ZAMAN BİTER?
6 Mayıs günü
ikindi zamanı Hıdırellezin
bittiğine inanılır. Ancak eğlenceler hava kararıncaya değin sürer. Hızır
uğrasın! dileği bolluk gelmesi anlamında kullanılır
HIDIRELLEZ
DİLEĞİNİ ASARKEN OKUNAN DUA
İşte dilek
dilerken ve Gül ağacına astıktan sonra edeceğiniz Dua…
Bismillahirahmanirahim
Bin bir adım bir
adım /allah bir adım adım / kerim kerem allah /başımda bir Duman var yardım
eyle ya allah / la ilaha illallah muhammeden resullullah yetiş imdadıma hızır
ile allah birsin sen kulla mişersin biz gibi kulların yardımcısı sensin hızır
deryada erdim murada amin
HIDIRELLEZ
NEDİR?Hıdırellez 'de
Neler Yapılır?
Hıdırellez 'de aşk dile
gelir...
Anadolu’nun bazı
yerlerinde gençler, o gün karşılıklı olarak birbirlerine mani söylerler..
Erkek Gökte
yıldız bir sıra
Sarılmış mor
mintana
Benim gibi kul
gerek
Senin gibi
sultana.
Kız Gökte yıldız
bir sıra
Sırma ördüm
mintana
Senin gibi er
lazım
Benim gibi
sultana
Gelelim
"Hıdrellez'in" Hikayesine
Hıdrellez, bütün
Türk dünyasında bilinen mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır
günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in
yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas
sözcükleri birleşerek halk ağzında hıdrellez şeklini almıştır. Hıdrellez günü,
Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da
bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır.
Halk arasında
kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a
kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar
olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6
Mayıs Günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir
ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır.
Hızır ve
Hıdrellezin kökeni hakkında çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan
bazıları Hıdrellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları
ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu
yolundadır. Oysaki Hıdrellez Bayramı’nı ve Hızır inancını tek bir kültüre mal
etmek olanaksızdır. İlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran,
Yunanistan ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle
ilgili bazı tanrılar adına çeşitli tören ve ayinlerin düzenlendiği
görülmektedir.
Hızır, yaygın
bir inanca göre, hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölmezliğe ulaşmış; zaman zaman
özellikle baharda insanlar arasında dolaşarak zor durumda olanlara yardım eden,
bolluk-bereket ve sağlık dağıtan, Allah katında ermiş bir ulu ya da
peygamberdir. Hızır’ın hüviyeti, yaşadığı yer ve zaman belli değildir. Hızır,
baharın, baharla vücut bulan taze hayatın sembolüdür. Hızır inancının yaygın
olduğu ülkemizde Hızır’a atfedilen özellikler şunlardır:
Hızır, zor
durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir.
Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eder.
Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar.
Dertlilere derman, hastalara şifa verir.
Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar.
İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder.
Uğur ve kısmet sembolüdür.
Mucize ve keramet sahibidir.
Hızır, bu nitelikleriyle mitoloji dünyasının kendilerine üstün yetenekler atfedilen tanrılarını hatırlatmaktadır.
Ülkemizde Hıdrellez Bayramı 6 Mayıs tarihinde kutlanır. bugün Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul
edilir; bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St.Georges Günü olarak kutlamaktadırlar.
Mevsimlik
bayramlarımızdan biri olan Hıdrellez, ülkemizde etkin bir biçimde
kutlanmaktadır. Büyük şehirlerde daha az olmak üzere, kasaba ve köylerde
hıdrellez için önceden hazırlıklar yapılır. Bu hazırlıklar, evin temizliği,
üst-baş temizliği, yiyecek-içeceklerle ilgili hazırlıklardır. Hıdrellez
gününden önce evler baştan başa temizlenir. Çünkü temiz olmayan evlere Hızır’ın
uğramayacağı düşünülür. Hıdrellez günü giyilmek üzere yeni elbiseler,
ayakkabılar alınır.
Anadolu’nun bazı
yerlerinde Hıdrellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için
sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme adeti vardır. Kurban ve adaklar “Hızır
hakkı” için olmalıdır. Zira tüm bu hazırlıklar Hızır’a rastlamak amacına
yöneliktir.
Hıdrellez
kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da
yatırın yanında yapılmaktadır. Hıdrellezde baharın taze bitkilerini ve taze
kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti vardır. Baharın ilk kuzusu yenildiği
zaman sağlık ve şifa bulunacağına inanılır. Bugünde kırlardan çiçek veya ot
toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi
geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşileceğine inanılır.
Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve
bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının,
ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba
isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi herhangi bir yere istediklerinin küçük bir
modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar.
Hıdrellezde baht
açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir. Bu
törene İstanbul ve çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”,
Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”,
Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adı verilir.
Törenler baharda doğanın ve tüm canlıların uyanmasıyla eş anlamlı olarak
insanların da talihlerinin açılacağı inancıyla, şanslarını denemek için
yapılır. Hıdrellezden bir gece önce bahtını denemek ve kısmetlerinin açılmasını
sağlamak isteyen genç kızlar yeşillik bir yerde veya bir su kenarında
toplanırlar. İçinde su bulunan bir çömleğe kendilerine ait yüzük, küpe, bilezik
gibi şeyler koyarak ağzını tülbentle bağladıktan sonra bir gül ağacının dibine
bırakırlar. Sabah erkenden çömleğin yanına giderek sütlü kahve içip ağızlarının
tadının bozulmaması için dua ederler. Ardından niyet çömleğinin açılmasına
geçilir. Çömlekten içindekiler çıkarılırken bir yandan da maniler söylenir.
Buna göre eşyanın sahibi hakkında yorumlar yapılır. Hıdrelleze özgü bu uygulama
temelde bu şekilde yapılmakla birlikte, yörelere göre bazı farklılıklar da
gösterebilmektedir. Son zamanlarda ise bu tören yalnızca evde kalmış kızların
kısmetini açmak amacıyla yapılmaktadır.
Sonuç olarak,
Anadolu’da hala görkemli törenlerle kutlanan Hıdrellez Bayramı insanlık
tarihinde çok eski zamanlardan beri kutlanmaktadır. Farklı zamanlarda, farklı
isimler altında kutlansa da Hıdrellez motiflerine pek çok yerde rastlamak
mümkün olmaktadır. Baharın gelişi ve doğanın canlanması insanlar tarafından
bayramlarla kutlanması gereken bir durum olarak algılanmıştır. Böylece bir
bahar bayramı olan Hıdrellez evrensel bir nitelik kazanmıştır.
HIZIR ALEYHİSSELAM PEYGAMBER MİDİR?
İbrahim aleyhisselamdan sonra yaşamış bir peygamber veya velî. Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselamın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur. İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselamın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir. Bâzıları da Hızır aleyhisselamın İsrailoğullarından olduğunu söylemişlerdir.
Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır. Sahîh-i Buhârî'de bildirilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "Hızır (aleyhisselam), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı." buyurdu. Musa aleyhisselamla görüşüp yolculuk yaptı. Fakat vefatından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, garîblere yardım etmektedir.
Hızır aleyhisselam, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı. Doğdu, büyüdü ve vefat etti. Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özelliklerini verdi. Bâzı âlimler "nebî" (peygamber), bâzı âlimler de "velî"dir dediler. Hızır aleyhisselamda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir.
Hızır aleyhisselam, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünnî ilme sâhipti.
Hızır aleyhisselamın Musa aleyhisselam ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur'ân-ı kerîm'de Kehf sûresi 60 ve 80. âyetlerinde ve hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir.
Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm ile Tebük Harbindeyken ikindi namazını kıldıktan sonra iki beyit işittiler. Fakat şiiri söyleyeni göremediler. Resûlullah efendimiz; "Bu iki beytin söyleyicisi kardeşim Hızır'dır. Sizi övüyor." buyurdu.
Hızır aleyhisselam birçok zâtın tasavvufta yetişmesine rehberlik etmiş, feyz vermiştir. Hızır aleyhisselamın tasavvufta yetiştirdiği en meşhûr âlim ve velîlerden biri Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleridir.
Hızır aleyhisselam, İlyas aleyhisselamla birlikte Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatında hâne-i saâdetlerine gelip Ehl-i beyt için sabır tavsiyesinde bulundu. Onların geldiklerini ve sabır tavsiye ettiklerini hazret-i Ebû Bekr, Ehl-i beyte bildirdi.
İLYAS ALEYHİSSELAM KİMDİR?
Benî İsrail’e gönderilen peygamberlerden, Musa aleyhisselamın dînini insanlara bildirmek için Allahü teâlâ tarafından vazîfelendirildi.
Hazret-i Musa’dan sonra Benî İsrail kavmine gönderilen peygamberlerin hepsi Tevrat’ın hükümlerini unutan, yerine getirmeyen insanlara bunları bildirmek için gönderildi. Benî İsrail, o zaman Şam ve civârında dağınık küçük devletler hâlinde yaşıyordu. Çünkü Yuşa bin Nûn, Şam kıtasını fethedip, Benî İsrail’e taksim etmişti. Bir kabîleye de Baalbek ve etrâfını verdi. İlyas aleyhisselam Baalbek’in kabilesinde bulunuyordu.
Benî İsrail zamanla yoldan çıkmış, aralarında fesat ve karışıklık başlamıştı. Tevrat’taki Allahü teâlânın emirlerini unutmuşlar, putlara tapmaya başlamışlardı. İlyas aleyhisselam peygamber olarak gönderildiği zaman, Ba’l adında 8-10 metre büyüklüğünde bir puta tapıyorlardı. Hazret-i İlyas; “Ba’l’den vazgeçiniz ve her şeyin yaratıcısı olan Allah’a ibâdet ediniz.” diye nasîhat etti. Fakat dinlemediler. Onları Allah’ın azâbı ile korkuttu ise de, beldelerinden çıkarttılar. Allahü teâlâ da onlardan feyz ve bereketi kaldırdı. Yağmurlar kesildi, kıtlık başladı. Hayvanlar susuzluktan öldü. Başlarına çeşitli belâlar geldi.
İlyas aleyhisselam bu kıtlık yıllarında îmânı gizlice halka anlatıyordu. Bütün evlerde kıtlık varken, inananların evlerine, İlyas aleyhisselamın bir mucizesi olarak, bolluk ve bereket gelmişti. Herkes kokmuş leş yerken, bunların evi yiyecek doluydu. Baalbek hükümdârının hazîneleri doluydu. Fakat satın alacak yiyecek bulamıyorlardı. Nihâyet hatâlarını anladılar ve hazret-i İlyas’ı bularak af dileyip îmân ettiler. İlyas aleyhisselama, sen bize dua et, dediler. Her ne söylerse ona tâbi olacaklarına söz verdiler. Hazret-i İlyas, Allahü teâlâya dua etti. Belâ ve musîbetin kalkmasını diledi. Allahü teâlâ hazret-i İlyas’ın duasını kabul etti. O belde yeniden feyz ve berekete kavuştu. Bol bol yağmur yağdı. Her taraf yeşerdi. Memlekette büyük bir ferahlık meydana geldi. İsrailoğulları sonra hazret-i İlyas’a: “Senin duan ile kurtulduk. Ancak ekebileceğimiz tohum yok. Duâ et de tohum elde edelim.” dediler.
Hazret-i İlyas dua etti. Allahü teâlâ tuz ekmelerini bildirdi. Tarlalara tohum yerine tuz ektiler. Mucize olarak yerde nohut yetişti. İsrailoğulları bu hâl üzere bir müddet hazret-i İlyas’a tâbi oldular. Fakat hak yolda sebât etmeleri uzun sürmedi. Yine nankörlük edip, doğru yoldan ayrıldılar. Bu durum üzerine hazret-i İlyas, Allahü teâlânın izni ile onların arasından ayrılınca, isyanları sebebiyle gitgide perişan oldular. Kur’ân-ı kerîm’de Sâffât sûresinde bunların isyânları sebebiyle Cehennem’e gidecekleri bildirilmektedir.
Abdullah ibni Abbâs’tan rivâyet edildiğine göre; hazret-i İlyas Baalbek’ten çıkınca, ilâhî emirleri bildirmek üzere dolaşırken yolu bir köye düştü. Bu köydeki insanlara nasihat etti. Onları îmâna dâvet etti. Köylüler onu severek köylerinde bir müddet kalmasını istediler. O da kabul etti ve İsrailoğullarından ihtiyâr bir kadının evinde misâfir oldu. Bu kadının hasta bir oğlu vardı. Hastalığına bir türlü şifâ bulunamamıştı. İhtiyâr kadın oğlunun durumunu hazret-i İlyas’a anlatarak çocuğunun şifâ bulup bu dertten kurtulması için Allahü teâlâya dua etmesini istedi. Hazret-i İlyas, üzülme şifâ Allahü teâlâdandır, dedi. Abdest alıp iki rekât namaz kıldı. Hasta çocuğa şifâ vermesi için Allahü teâlâya yalvardı. Allahü teâlâ duasını kabul etti. Hasta çocuk iyileşti. Bu çocuğun adı Elyesa idi. Şifâ bulduktan sonra hazret-i İlyas’a îmân etti. Yanından ayrılmadı. Ondan Tevrat’ı öğrendi. Hazret-i ilyâs’ın vefatından sonra da İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildi.
Kur’ân-ı kerîm’in Sâffât ve En’âm sûrelerinde İlyas aleyhisselamla ilgili haberler vardır.
HIZIR ALEYHİSSELAM PEYGAMBER MİDİR?
İbrahim aleyhisselamdan sonra yaşamış bir peygamber veya velî. Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselamın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur. İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselamın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir. Bâzıları da Hızır aleyhisselamın İsrailoğullarından olduğunu söylemişlerdir.
Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır. Sahîh-i Buhârî'de bildirilen bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "Hızır (aleyhisselam), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı." buyurdu. Musa aleyhisselamla görüşüp yolculuk yaptı. Fakat vefatından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, garîblere yardım etmektedir.
Hızır aleyhisselam, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı. Doğdu, büyüdü ve vefat etti. Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özelliklerini verdi. Bâzı âlimler "nebî" (peygamber), bâzı âlimler de "velî"dir dediler. Hızır aleyhisselamda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir.
Hızır aleyhisselam, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünnî ilme sâhipti.
Hızır aleyhisselamın Musa aleyhisselam ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur'ân-ı kerîm'de Kehf sûresi 60 ve 80. âyetlerinde ve hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir.
Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm ile Tebük Harbindeyken ikindi namazını kıldıktan sonra iki beyit işittiler. Fakat şiiri söyleyeni göremediler. Resûlullah efendimiz; "Bu iki beytin söyleyicisi kardeşim Hızır'dır. Sizi övüyor." buyurdu.
Hızır aleyhisselam birçok zâtın tasavvufta yetişmesine rehberlik etmiş, feyz vermiştir. Hızır aleyhisselamın tasavvufta yetiştirdiği en meşhûr âlim ve velîlerden biri Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleridir.
Hızır aleyhisselam, İlyas aleyhisselamla birlikte Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatında hâne-i saâdetlerine gelip Ehl-i beyt için sabır tavsiyesinde bulundu. Onların geldiklerini ve sabır tavsiye ettiklerini hazret-i Ebû Bekr, Ehl-i beyte bildirdi.
İLYAS ALEYHİSSELAM KİMDİR?
Benî İsrail’e gönderilen peygamberlerden, Musa aleyhisselamın dînini insanlara bildirmek için Allahü teâlâ tarafından vazîfelendirildi.
Hazret-i Musa’dan sonra Benî İsrail kavmine gönderilen peygamberlerin hepsi Tevrat’ın hükümlerini unutan, yerine getirmeyen insanlara bunları bildirmek için gönderildi. Benî İsrail, o zaman Şam ve civârında dağınık küçük devletler hâlinde yaşıyordu. Çünkü Yuşa bin Nûn, Şam kıtasını fethedip, Benî İsrail’e taksim etmişti. Bir kabîleye de Baalbek ve etrâfını verdi. İlyas aleyhisselam Baalbek’in kabilesinde bulunuyordu.
Benî İsrail zamanla yoldan çıkmış, aralarında fesat ve karışıklık başlamıştı. Tevrat’taki Allahü teâlânın emirlerini unutmuşlar, putlara tapmaya başlamışlardı. İlyas aleyhisselam peygamber olarak gönderildiği zaman, Ba’l adında 8-10 metre büyüklüğünde bir puta tapıyorlardı. Hazret-i İlyas; “Ba’l’den vazgeçiniz ve her şeyin yaratıcısı olan Allah’a ibâdet ediniz.” diye nasîhat etti. Fakat dinlemediler. Onları Allah’ın azâbı ile korkuttu ise de, beldelerinden çıkarttılar. Allahü teâlâ da onlardan feyz ve bereketi kaldırdı. Yağmurlar kesildi, kıtlık başladı. Hayvanlar susuzluktan öldü. Başlarına çeşitli belâlar geldi.
İlyas aleyhisselam bu kıtlık yıllarında îmânı gizlice halka anlatıyordu. Bütün evlerde kıtlık varken, inananların evlerine, İlyas aleyhisselamın bir mucizesi olarak, bolluk ve bereket gelmişti. Herkes kokmuş leş yerken, bunların evi yiyecek doluydu. Baalbek hükümdârının hazîneleri doluydu. Fakat satın alacak yiyecek bulamıyorlardı. Nihâyet hatâlarını anladılar ve hazret-i İlyas’ı bularak af dileyip îmân ettiler. İlyas aleyhisselama, sen bize dua et, dediler. Her ne söylerse ona tâbi olacaklarına söz verdiler. Hazret-i İlyas, Allahü teâlâya dua etti. Belâ ve musîbetin kalkmasını diledi. Allahü teâlâ hazret-i İlyas’ın duasını kabul etti. O belde yeniden feyz ve berekete kavuştu. Bol bol yağmur yağdı. Her taraf yeşerdi. Memlekette büyük bir ferahlık meydana geldi. İsrailoğulları sonra hazret-i İlyas’a: “Senin duan ile kurtulduk. Ancak ekebileceğimiz tohum yok. Duâ et de tohum elde edelim.” dediler.
Hazret-i İlyas dua etti. Allahü teâlâ tuz ekmelerini bildirdi. Tarlalara tohum yerine tuz ektiler. Mucize olarak yerde nohut yetişti. İsrailoğulları bu hâl üzere bir müddet hazret-i İlyas’a tâbi oldular. Fakat hak yolda sebât etmeleri uzun sürmedi. Yine nankörlük edip, doğru yoldan ayrıldılar. Bu durum üzerine hazret-i İlyas, Allahü teâlânın izni ile onların arasından ayrılınca, isyanları sebebiyle gitgide perişan oldular. Kur’ân-ı kerîm’de Sâffât sûresinde bunların isyânları sebebiyle Cehennem’e gidecekleri bildirilmektedir.
Abdullah ibni Abbâs’tan rivâyet edildiğine göre; hazret-i İlyas Baalbek’ten çıkınca, ilâhî emirleri bildirmek üzere dolaşırken yolu bir köye düştü. Bu köydeki insanlara nasihat etti. Onları îmâna dâvet etti. Köylüler onu severek köylerinde bir müddet kalmasını istediler. O da kabul etti ve İsrailoğullarından ihtiyâr bir kadının evinde misâfir oldu. Bu kadının hasta bir oğlu vardı. Hastalığına bir türlü şifâ bulunamamıştı. İhtiyâr kadın oğlunun durumunu hazret-i İlyas’a anlatarak çocuğunun şifâ bulup bu dertten kurtulması için Allahü teâlâya dua etmesini istedi. Hazret-i İlyas, üzülme şifâ Allahü teâlâdandır, dedi. Abdest alıp iki rekât namaz kıldı. Hasta çocuğa şifâ vermesi için Allahü teâlâya yalvardı. Allahü teâlâ duasını kabul etti. Hasta çocuk iyileşti. Bu çocuğun adı Elyesa idi. Şifâ bulduktan sonra hazret-i İlyas’a îmân etti. Yanından ayrılmadı. Ondan Tevrat’ı öğrendi. Hazret-i ilyâs’ın vefatından sonra da İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildi.
Kur’ân-ı kerîm’in Sâffât ve En’âm sûrelerinde İlyas aleyhisselamla ilgili haberler vardır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)